14 Ocak 2010

2009'un en iyi 50 icadı

2009'un en iyi 50 icadı Chip Dergisi

13 Ocak 2010

Piyasaların 'köpüğü' [Metin ERCAN]


Küresel mali krizin ‘dibinin’ görüldüğü noktadan itibaren, geleceğe dönük iyimser beklentilerin tekrar ortaya çıkmasıyla varlık piyasalarında hızlı bir yükseliş yaşandı. Tüm dünya borsa endekslerinin ‘endeksi’ olan MSCI endeksi geçen mart ayındaki dip noktasından yüzde 70 oranında artış gösterdi. The Economist dergisi, son sayısındaki bir çalışmada bu yükselişin ne derece ‘temel’e dayandığı, ne derece yeni bir ‘şişkinliği’ yansıttığı konusunu irdeliyor.

Çalışmada, ekonomi otoritelerinin, faiz politikalarını ‘tüketici’ fiyat seviyesine göre yürüttüğü ancak ‘varlık fiyat’ seviyesindeki dalgalanmaları dikkate almadığından ‘şişkinliklerin’ oluştuğu ileri sürülüyor. Son zamanlarda izlenen düşük faiz politikaları yatırımcıları para piyasası araçlarından çıkararak, tekrar daha ‘riskli’ pozisyonlara doğru yönlendiriyor. 2009 yılında para piyasası fonlarından çıkan miktar yarım trilyon dolara yaklaştı. Çekilen bu fonların hücum ettiği piyasalardaki şişkinliğin düzeyi piyasanın temel verileri ile bir karşılaştırmayla anlaşılabilir. Şirketlerin 2010 kârlarına dair analist tahminleri temel alındığında, MSCI Dünya Endeksi 14 fiyat/kazanç oranı seviyesinde bulunuyor ve bu oran uzun vadeli ortalamalara yakın seyrediyor. Ancak analistlerin içinde bulunduğu ‘iyimserlik’ havası, bu ölçüte ‘öznellik’ getiriyor. Daha ‘nesnel’ bir ölçüt olarak, uzun vadeli kâr ortalamasına göre hesaplanmış ve dönemsellikten arındırılmış fiyat/kazanç oranları kullanılıyor. S&P 500 endeksinin bu yönteme göre hesaplanmış fiyat/kazanç çizelgesinde, güncel seviyenin uzun vadeli ortalamanın yüzde 50 üstünde olduğu tespit ediliyor. Wall Street’in güncel temettü verimi olan yüzde 2’nin de uzun vadeli ortalama olan yüzde 4.5’un çok altında seyrettiği görülüyor. Piyasa verilerinin ‘trend’ üstünde seyretmesine rağmen, spekülatif piyasa hareketlerini destekleyen en önemli koşullardan biri olarak görülen ‘kredi patlaması’nın gelişmiş piyasalarda henüz oluşmaması, kesin bir ‘şişkinlik’ teşhisi konulmasını güçleştiriyor. Kredi hacmine yönelik bir gösterge olarak takip edilen geniş para arzı, son 1 sene içerisinde avro bölgesinde düşüş gösterirken, ABD’de ise sadece yüzde 1.2’lik bir yükselme kaydetmiş.

Gelişmekte olan piyasalardan daha kuvvetli ‘şişkinlik’ sinyalleri alındığı görülüyor. Küresel yatırımcılar 2009 içerisinde gelişmekte olan piyasa fonlarına 65 milyar dolar fon aktarmış. Bu piyasaların, hızlı değer kazançları sayesinde, dünya piyasalarının toplamı içerisindeki ağırlıkları yükseliyor. Diğer taraftan gelişmekte olan piyasalarda kredi hacmi hızlı bir seyir izliyor. Örneğin, Çin’de senelik geniş para arzı artışı yüzde 30’a yaklaşmış. Bu bolluk, hisse senedi piyasalarına olduğu kadar gayrimenkul piyasalarına da akmış. Hong Kong’da konut fiyatlarının, kira getirisine göre hesaplanan beklenen değerlerinin yüzde 50 üstünde bulunduğu gözlemleniyor.

Varlık fiyatlarındaki şişkinliklerin oluşumunda, Merkez Bankaları politikalarının etkisi olduğu gibi, bu fiyat hareketleri, kimi zaman, Merkez Bankaları tarafından, kendi politikalarının teyidi olarak görülüyor ve güçlü bir ekonomiye gidildiğinin işareti olarak sayılıyor. FED Başkanı Bernanke, fiyat şişkinliklerinin para politikalarının sıkılaştırılması ile değil, bankalar üzerinde uygulanacak regülasyon ile önlenebileceğini savunuyor. Çünkü piyasa fiyat trendlerinin arkasında büyük ölçüde bankaların aldıkları pozisyonlar veya bankalar tarafından piyasaya sağlanan fonlar bulunuyor. Basel Komitesi’nin 10 Ocak tarihindeki toplantısıyla, Basel standartlarını kabul eden ülkelerin bankalarına getirilmesi planlanan yeni düzenleme kriterleri büyük ölçüde Bernanke’nin görüşüyle paralellik arz ediyor. Kredi hacminin sermaye tabanına bağlanması ve bankalar tarafından tutulması gereken asgari likidite yükümlülüklerinin sıkılaştırılması gibi önlemlerin hayata geçirilmesi bankacılık sisteminin sağlığı için olduğu kadar, sermaye piyasalarının da istikrarlı bir yapıya kavuşmasına yardımcı olabilir. Bu kuralların hayata geçirilmesinin zamanlaması ise ekonomik büyümenin ‘önceliklendirilmesi’ ve piyasaların ‘kontrol’ altına alınması ikileminin çözülmesine bağlı olacak. Gerekli adımlar atılmazsa, ekonomik büyümede istenen hızın yakalanmasından önce piyasaların yeni bir çöküş yaşaması tehlikesi gündeme gelebilir.

[13 Ocak 2010] [Radikal Gazetisi]

12 Ocak 2010

Ekonomimizde ezberler ve gerçekler [Osman ULAGAY]

Bazen tanık olduğunuz bir olay, okuduğunuz bir yazı hatta duyduğunuz bir söz, düşünce zincirinizdeki eksik halkayı tamamlar, kafanızdaki bir konuyu yazıya dönüştürecek noktaya geliverirsiniz. Dünkü Radikal’de Uğur Gürses’in “10 yılın ezber envanteri” başlıklı yazısını okuyunca aynen böyle oldu ve bu yazı çıktı ortaya.


Uğur Gürses’in de belirttiği gibi, ülkemizdeki ekonomi tartışmalarında belli ezberlerin ne yazık ki çok büyük bir ağırlığı var. Ekonomimizin bünyesel ve yapısal sorunlarının sonucu olan belirtiler, belli ezberler üzerinden yoğun biçimde tartışılıyor, temeldeki sorunlara ise çok az değiniliyor.



Cari açık ve IMF

Örneğin, son krizden önce Türkiye’nin cari açığı yeni rekorlara doğru koşarken yüzlerce yazı yazıldı bu konuda. Bu yazıların birçoğunda cari açıktaki patlamanın aslında ekonomimizdeki yapısal sorunun sonucu olduğu yeterince vurgulanmadığı için, “Cari açık kapanırsa ekonomi kurtulur” izlenimi doğdu. Sonunda ne oldu? Ekonomimiz küresel krizin de etkisiyle büyük bir çöküş yaşayınca cari açık hızla azaldı ama hiçbir şey düzelmedi, ekonomimizdeki yapısal sorunlar olduğu gibi duruyor.

IMF ile ilişkilerin algılanışında da benzer bir durum söz konusu. Bir yanda IMF ile anlaşma yapılması halinde Türkiye ekonomisinin daha hızlı büyüyeceği konusunda görüş birliği içinde olan güçlü bir koro var. Diğer yanda ise IMF ile anlaşma yapılması halinde TL’nin daha da değerleneceğini ve bunun rekabet gücümüzü kırarak ekonomimizi felakete sürükleyeceğini iddia eden daha da güçlü bir koronun sesini yükselttiğini görüyoruz.

Hükümetin IMF ile görüşmeleri neden sürdürdüğü sorgulanmadan, yeterli tasarruf üretemediği için dış kaynağa bağımlı olan Türkiye’nin bu yapısal zafiyeti ve sanayimizin rekabet gücünü sınırlayan yapısal özellikleri tartışılmadan IMF ile anlaşma yanlıları ile karşıtları arasında yoğun bir tartışma yaşanıyor. İşin içine ideolojik boyut da girince bu tartışma daha da içinden çıkılmaz hale geliyor.



Asıl sorun nerede?

Aslında tartışılması gereken Türkiye ekonomisinin yapısal ve davranışsal sorunları.

-Türkiye’nin tasarruf düzeyi yetersiz, ekonominin işsizlik sorununu da hafifletecek hızda büyümesini sağlamaya yetmiyor.

- Dış tasarruf çekme gereği makro politikalarda kısıtlamalar getiriyor, IMF ile ilişki kurulmasını gerekli kılıyor.

- Türk özel sektörünün özellikle cari açığı kapatacak, dış ticarete konu mallara yönelik bir yatırım perspektifi yok. Yatırım denince akla enerji, konut, lojistik gibi alanlar geliyor.

- İşgücünün üretime katılma oranı çok düşük.

- Hükümet yapısal sorunların aşılmasına odaklanmış değil.

Bunları tartışmadan anlamlı bir analiz yapmak olanaksız.



[Milliyet Gazetesi] [12 Ocak 2009]

02 Ocak 2010

2010 falı [Yılmaz ÖZDİL]


Takke burcu:

Dönek burcu insanıyla iyi anlaşır. Nereye çekersen oraya giden, koyun burcu insanını pek sever.


Takunyalı astrologların tahminlerinde, devamlı yükselen burçtur... Hatta, “Astrolog uçmaz, mürit uçurur” lafı, bunlardan çıkmıştır. Uğurlu günü, ihaleye fesat karıştırma günü, uğurlu sayısı, çalınan sandık sayısı... Jüpiter’in teğet geçtiğine inanıyorlar ama, Mars’ın etkisi altına girip, 2 Mars 1 ters olduklarının farkındalar... “Kozmik” verilere göre, üç vakte kadar, takke’nin düşüp, aslında, kel burcu olduklarının ortaya çıkması bekleniyor.

*


Liboş burcu:

Burç tutmaz bunlar... Oradan oraya kayan yıldızlar misali, yanar döner bir yaradılışa sahiptirler. Evren’de dolaşırken, postal burcunu bile yalamışlıkları vardır.

2010 gelmiş, 2110 gelmiş fark etmez; işlerine hangi burç geliyorsa, o burçtan olurlar. Aslına bakarsanız, herkes onların lavuk burcundan olduğunu biliyor... Buna rağmen, istersen suratlarına tükür, yarabbi şükür mizaçlıdırlar. İlk seçimde hangi burca bayrak dikecekleri, Brüksel rasathanesinden gelecek rapora bağlı...

Kiminki yükselirse yükselsin, bunların kıçının göğe ereceği kesin.

*


Kroki burcu:

Kutup Yıldızı’na sırtını ver, 20 adım yürü, sağda Andromeda var, geç onu, Neptün’ü göreceksin, ver sırtını, 15 adım yürü, Çukurambar... Teleskopla göremezsen dert etme, götürürler merkeze, gösterirler herkese.

*


Molotof burcu:

Yeni yıla ilk giren Avustralyalılar gibi, memlekete ilk biz girdik diye, görkemli kutlamalarla havayi fişek fırlattılar... Noel Baba sandıkları Devlet Baba’nın tazyikli suyunu yiyince, nerden geldiğini şaşırdılar. Uğurlu sayıları, pusulardaki ölü ve yaralı sayısı, uğurlu günleri, İmralı’daki ziyaret günü.

*


Kalantor burcu:

Düzen değişse de, düzülenin aynı kalmasına özen gösterirler. Köprüden geçene kadar ayı burcuna, dayı burcu derler. Yükselen yıldızları kırpıp kırpıp borsada kakalarlar. 2010 için IMF burcuna yatırım yaptılar, yılbaşına özel reklam filmi bile hazırladılar, tıkır tıkır...

*


Döke saça bir türlü küveti dolduramayan soysal demokrat kova burcuyla, olan biteni kuzu kuzu seyreden kurt burcunu boşverelim... Bunların yükselmesini bekleyenlerin uğurlu taşı, sabır taşı.

*


Gariban burcu:

Sizin de burcunuz bir türlü yükselemiyor birader... Bıraktık Jüpiter’in teğet geçmesini, Uranüs’ün etkisi altına girmenizi filan, Satürn dünyaya çarpsa, en son sizin haberiniz oluyor... Uğurlu sayınız 3’ün 1’i, uğursuz gününüz, kredi kartının son ödeme günü... İyi yıllar diyeceğim ama, belli ki, her sene olduğu gibi, bu sene de başınıza gelecekler var. Dolayısıyla, Noel Baba şerefsiz çıktı, siz iyisi mi, Zuhurat Baba’yı denemeye devam edin.

[Hürriyet Gazetesi] [01 Ocak 2010]