Türk parası aşırı değerlendi. Döviz uzun süredir çok ucuz. Bu nedenle
1) Üretemiyoruz/İstihdamı artıramıyoruz
2) Bütçe açığını içeriden borçlanarak kapatıyoruz.
3) Döviz açığını dışarıdan borçlanarak kapatıyoruz.
4) İç açığı ve dış açığı kapatmak için kamu varlıklarını (özelleştirme adı altında) satıp savuruyoruz.
Şimdi geldi sıra barajlara, santrallara...
Bu böyle sürüp gidebilse, mesele yok. Ama gidemez. İşte Yunanistan örneği ortada. Kaldı ki o euro bölgesinin üyesi. AB’nin koruması altında. O bile bu işi sürdüremedi.
Çare, dövizi pahalandıracağız. Bu konuyu tartışmaya açıyorum. Bu konu tehlikeli bir konudur. Karşı çıkanlar olacaktır. Denilecektir ki:
- Devalüasyon lobisi harekete geçti.
- Dalgalı kurdan sabit kura mı geçeceğiz? Dalgalı kur sisteminde devalüasyon olmaz. Döviz fiyatı arza talebe göre oluşur.
- Döviz fiyatı artar ise bankalar, döviz borcu olan özel sektör güç duruma düşer.
- Pahalı ithalat enflasyonu artırır.
Tartışmaya girecekler bütün bu itirazlara hazır olmalıdır.
Döviz fiyatı artırılmalı
Önce devalüasyon konusuna açıklık getirmekte yarar vardır:
- Dalgalı kur sisteminde, serbest piyasa ekonomisinde, eski usul, “devlet emir ve kumandasında” döviz kuru belirlenemez.
- Fakat Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye el ele vererek “Tobin Vergisi” gibi vergileme araçlarını da kullanarak “üretimden ve ticaretten kaynaklanmayan” döviz girişlerini frenleyerek, Türk Lirası’nın aşırı değerde olmasını önleyebilir.
Gerçekçi olalım. Türk Lirası’nın bugünkü aşırı değeriyle, ithalat yavaşlamaz, artar. İhracat dövizi girişi görünürde artsa da net döviz girdisi giderek azalır. Katma değer yaratamayız.
Günü gün etmeye dönük, yanıltıcı tedbirler sorunun ertelenmesine imkân veriyor ama çözülemez boyuta getiriyor.
Bu günlerde döviz fiyatındaki kademeli olarak yüzde 3, yüzde 5 artışları bu ekonomi hazmedebilir. Ama bugün bu hazmedilebilir ölçüdeki ayarlamalarla döviz kuru gerçekçi rakama oturtulamazsa, bir süre sonunda çok büyük ölçüde, hazmedilemeyecek boyutta, sarsıntı yaratacak şekilde döviz kuru ayarlamaları zorunluluğu ortaya çıkar.
Sorun çözmüyoruz, erteliyoruz
Ucuz döviz fiyatının neden olduğu sorunları ertelemek Türkiye’nin pahalı faturalar ödemesiyle mümkün olabilmektedir.
- Katar Şeyhi bize döviz gönderecek, Suudi Arabistan Kralı yardım edecek diyerek başkalarından gelecek dövize ümit bağlıyoruz. El parasıyla günü geçirmeyi marifet (başarı) sayıyoruz.
- Özelleştirme adı altında varlıkları sata sata bitiremedik. Şimdi geldi sıra elektrik santrallarına ve barajlara. Bunları 40 milyar dolara satacağız diye seviniyoruz. Bu barajlar bu halkın parasıyla yapıldı. Üretim değeri var ki bunlara yabancılar 40 milyar dolar ödeyecek ve para kazanacak.
-Yıllar önce yapılmış, alınmış varlıkları satarak yaşamak marifet değildir. Sevinilecek, övünülecek iş değildir. Bu varlıklara yenilerini katmak marifettir.
Bu ucuz döviz politikasıyla varlıklara varlık katamadığımızı gördük. Varlıkları satmaktan başka çare olmadığını gördük.
Yıllar önce yapılan santralların, barajların satışından gelecek döviz bizim 2010 yılındaki döviz açığımızı kapatır. İyi de gelecek yıl, bir sonraki yıl satacak nemiz kaldı?
Üretim artmazsa işsizlere nasıl iş bulacağız, açları nasıl doyuracağız, refahı nasıl artıracağız?
Bunları tartışmanın zamanıdır.
1) Üretemiyoruz/İstihdamı artıramıyoruz
2) Bütçe açığını içeriden borçlanarak kapatıyoruz.
3) Döviz açığını dışarıdan borçlanarak kapatıyoruz.
4) İç açığı ve dış açığı kapatmak için kamu varlıklarını (özelleştirme adı altında) satıp savuruyoruz.
Şimdi geldi sıra barajlara, santrallara...
Bu böyle sürüp gidebilse, mesele yok. Ama gidemez. İşte Yunanistan örneği ortada. Kaldı ki o euro bölgesinin üyesi. AB’nin koruması altında. O bile bu işi sürdüremedi.
Çare, dövizi pahalandıracağız. Bu konuyu tartışmaya açıyorum. Bu konu tehlikeli bir konudur. Karşı çıkanlar olacaktır. Denilecektir ki:
- Devalüasyon lobisi harekete geçti.
- Dalgalı kurdan sabit kura mı geçeceğiz? Dalgalı kur sisteminde devalüasyon olmaz. Döviz fiyatı arza talebe göre oluşur.
- Döviz fiyatı artar ise bankalar, döviz borcu olan özel sektör güç duruma düşer.
- Pahalı ithalat enflasyonu artırır.
Tartışmaya girecekler bütün bu itirazlara hazır olmalıdır.
Döviz fiyatı artırılmalı
Önce devalüasyon konusuna açıklık getirmekte yarar vardır:
- Dalgalı kur sisteminde, serbest piyasa ekonomisinde, eski usul, “devlet emir ve kumandasında” döviz kuru belirlenemez.
- Fakat Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye el ele vererek “Tobin Vergisi” gibi vergileme araçlarını da kullanarak “üretimden ve ticaretten kaynaklanmayan” döviz girişlerini frenleyerek, Türk Lirası’nın aşırı değerde olmasını önleyebilir.
Gerçekçi olalım. Türk Lirası’nın bugünkü aşırı değeriyle, ithalat yavaşlamaz, artar. İhracat dövizi girişi görünürde artsa da net döviz girdisi giderek azalır. Katma değer yaratamayız.
Günü gün etmeye dönük, yanıltıcı tedbirler sorunun ertelenmesine imkân veriyor ama çözülemez boyuta getiriyor.
Bu günlerde döviz fiyatındaki kademeli olarak yüzde 3, yüzde 5 artışları bu ekonomi hazmedebilir. Ama bugün bu hazmedilebilir ölçüdeki ayarlamalarla döviz kuru gerçekçi rakama oturtulamazsa, bir süre sonunda çok büyük ölçüde, hazmedilemeyecek boyutta, sarsıntı yaratacak şekilde döviz kuru ayarlamaları zorunluluğu ortaya çıkar.
Sorun çözmüyoruz, erteliyoruz
Ucuz döviz fiyatının neden olduğu sorunları ertelemek Türkiye’nin pahalı faturalar ödemesiyle mümkün olabilmektedir.
- Katar Şeyhi bize döviz gönderecek, Suudi Arabistan Kralı yardım edecek diyerek başkalarından gelecek dövize ümit bağlıyoruz. El parasıyla günü geçirmeyi marifet (başarı) sayıyoruz.
- Özelleştirme adı altında varlıkları sata sata bitiremedik. Şimdi geldi sıra elektrik santrallarına ve barajlara. Bunları 40 milyar dolara satacağız diye seviniyoruz. Bu barajlar bu halkın parasıyla yapıldı. Üretim değeri var ki bunlara yabancılar 40 milyar dolar ödeyecek ve para kazanacak.
-Yıllar önce yapılmış, alınmış varlıkları satarak yaşamak marifet değildir. Sevinilecek, övünülecek iş değildir. Bu varlıklara yenilerini katmak marifettir.
Bu ucuz döviz politikasıyla varlıklara varlık katamadığımızı gördük. Varlıkları satmaktan başka çare olmadığını gördük.
Yıllar önce yapılan santralların, barajların satışından gelecek döviz bizim 2010 yılındaki döviz açığımızı kapatır. İyi de gelecek yıl, bir sonraki yıl satacak nemiz kaldı?
Üretim artmazsa işsizlere nasıl iş bulacağız, açları nasıl doyuracağız, refahı nasıl artıracağız?
Bunları tartışmanın zamanıdır.
[Milliyet Gazetesi] [16 Mart 2010]
0 yorum:
Yorum Gönder