PİYASALARIN gözü kulağı hafta sonunda Güney Kore’de yapılan G-20 toplantısındaydı. Daha çok da “kur savaşları” için bir karar çıkıp çıkmayacağını, çıkarsa ne içereceğini bekliyorlardı.
G-20 toplantısının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde “Piyasaların belirlediği döviz kuru oranlarını gözeteceğimizi ve rekabetçi devalüasyonlardan kaçınacağımızı taahhüt ediyoruz” denildi. Yani bir tür “kur andı” yayımlandı. “And içerim” gibi bir şey yani?
G-20’nin içtiği “kur andı”nın tutma ihtimali, daha doğrusu ülkelerin bu anda sadık kalma ihtimali nedir derseniz, bence çok zor?
Küresel krizden çıkışta aldığı kararlarla öne çıkan G-20 ülkeleri, çıkış sürecinde ise menfaatler çok farklılaştığı için, birlikte hareket etmeyi bıraktı. Krizden çıkış önlemlerinin yarattığı sonuçlar artık her ülkeyi farklı etkilemeye başlamış, küresel dengesizlikler iyice açığa çıkmaya başlamıştı?
İşte bu nedenle ulusal paraların rekabet gücünü korumak için,bizim dışımızda, hemen her ülke bir şeyler yapmaya başladı. En çok da bütün baskılara rağmen Çin’in ulusal parasının değer kazanmasına izin vermemesi, tedirginlikleri iyice artırdı. G-20 öncesinde kur savaşlarının ticaret savaşlarına yol açmasından endişe ediliyor, dengesizliklerin iyice artacağı korkusu dile getiriliyordu. G-20’den çıkan bu karar ticaret savaşlarını önleme tedbiri olarak yorumlandı.
Bence bu andın tutulması, her ülkenin bu anda uyup, gerçekten piyasanın belirlediği kurlara izin vermesi, bir başka deyişle kendi ulusal para değerini gerçek dalgalanmaya bırakması çok zor. Bir düşünün; Çin tüm baskılara rağmen ulusal parasına değer kazandırmamış, iç tüketimini artırmıyor, G-20 toplantısı öncesi göstermelik bir çeyrek puanlık faiz artırımına gitmiş, şimdi tutup parasının değerini mi artırmaya başlayacak?
Çin hazır yakaladığı “çok yoğun pazar kapma imkanı”nı sizce harcamak ister mi?
TÜRKİYE KURALLARA UYDU DA...
Toplantılara katılan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan, sonuç bildirgesinden önce A.A.’ya yaptığı açıklamada, bu andın ipuçlarını vermişti. Ülkelerin suni bir şekilde paralarının değeriyle oynayıp, para değeri üzerinden geçici avantaj sağlamaya çalışmalarının ne kadar yanlış olduğu, uzun vadede bunun ne kadar zararlı olacağı konusunda G-20’de bir mutabakat oluştuğunu kaderden Babacan, bu sonucun çıkmasını önemli bir adım olarak da niteliyor.
Ancak belli ki Babacan’ın da uygulama konusunda, yani anda sadık kalınacağı hakkında ciddi endişeleri var. Bundan sonra uygulamaya bakacaklarını ifade eden Babacan, “Ülkelerin farklı uygulamalara yönelip yönelmeyeceği, uygulamalarını değişik kılıflara sokmaya çalışıp çalışmayacaklarını” da yakından izleyeceklerini ifade etmiş.
Babacan kurlarla ilgili Türkiye’deki uygulamalara yönelik soruya verdiği yanıtta ise “akıllı, güvene dayalı, uzun vadeli uygulamalara” yöneldiklerini belirterek, temel önceliklerinin istikrar olduğunu söylemiş.
Babacan’ın konuşmasında G-20’de Türkiye ile özel bir sorun dile getirilmediği, kendilerinin saptanan kurallara uyarak adım attıklarını söylediklerine şahit oluyoruz. Bence Babacan haklı bir noktaya parmak basıyor; gerçekten de krizle birlikte Türkiye, iyi mi kötü mü bilemem ama, G-20’deki hemen her karara harfiyen uymuş gözüküyor.
Bu arada Babacan’ın cari açıkla ilgili itiraflarını da izliyoruz. Babacan, kısa vadede bu cari açıkla yaşamak zorunda olduğumuzu, cari açığın finansmanını “şöyle ya da böyle” yapmak durumunda olduğumuzu söylemiş. Ardından da bu sorunun çözümünün yapısal tedbirlerde olduğunun altını çizmiş.
2007’den bu yana, “aksi takdirde sorun çözülmez tam zamanıdır” dediğimiz ama hükümetin o tarihten sonra hiç yanaşmadığı yapısal tedbirleri söylüyor. Yani IMF ile anlaşmanın tamamlanmasından sonraki süreçten söz ediyoruz. İhracatçılar dahil, “IMF gitsin” korosuna karşı “IMF’siz yapısal tedbir alınamıyor” demiştik, şimdi anlaşılıyor mu acaba?
[Hürriyet Gazetesi] [25 Ekim 2010]
skip to main |
skip to sidebar
Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık YO.
0 yorum:
Yorum Gönder