Türk HavaYolları İstanbul Bodrum seferi, bundan yıllar evvel...
Yaz ortası bir gece uçuşu. Hiç sarsıntı yok, öyle ki parayı yere dik koyacak olan düşmez diye iddiaya girebilirsin.
Yaz ortası bir gece uçuşu. Hiç sarsıntı yok, öyle ki parayı yere dik koyacak olan düşmez diye iddiaya girebilirsin.
Yanımda bir kaptan pilot oturuyor, saçlar beyazlamış, belli ki tecrübeli; laflıyoruz...
Bir ara sanki uçağın bütün motorları durdu gibi oldu, hiç ses gelmiyor.
Nefis bir his.
Ama planörde değiliz biz!
Kaptan aklımdan geçen endişe bulutunun gölgesini yüzümde okumuş olacak ki, babacan bir tavırla -artık her uçağa bindiğimde aklıma gelen- şu cümleyi söyledi:
- Merak etme Murat hiç bir uçak sonsuza dek havada kalmamıştır!
Şimdi Türkiye uçağının kaptan pilotunun da -böyle tok- bir ifadeyle halihazır durumu ve önümüzdeki dönemi nasıl değerlendirdiğini söylemesi gerek:
Bu açılım havada kalamaz!
Bir ara sanki uçağın bütün motorları durdu gibi oldu, hiç ses gelmiyor.
Nefis bir his.
Ama planörde değiliz biz!
Kaptan aklımdan geçen endişe bulutunun gölgesini yüzümde okumuş olacak ki, babacan bir tavırla -artık her uçağa bindiğimde aklıma gelen- şu cümleyi söyledi:
- Merak etme Murat hiç bir uçak sonsuza dek havada kalmamıştır!
Şimdi Türkiye uçağının kaptan pilotunun da -böyle tok- bir ifadeyle halihazır durumu ve önümüzdeki dönemi nasıl değerlendirdiğini söylemesi gerek:
Bu açılım havada kalamaz!
Uçak daha yeni kalktı. Kolay da olmadı, kuleden izin çıktı, uçuş planı yapıldı, pistte hızlanıldı ve Türkiye’nin uçacağı irtifaya doğru tırmanış başladı.
Yani tam kemerler bağlı, kımıldamadan yerinde oturma zamanı!
Ama böyle bir anda uçakta ayağa kalkıp da aklına estiği gibi dolaşmaya başlarsan... Sadece kendi başını gözünü yarmayı değil sakin sakin oturan tecrübeli yolcuları da yaralamayı “becerebilirsin”!
Uçağı mecburi iniş yapma durumunda bırakmayı da “becerebilirsin”!
Gerçi depoları yakıt dolu uçağın kalkıştan hemen sonra mecburi inişi, pek öyle dağdan inişe benzemez.
Onun için bir anons şart!
Paniklememek, soğukkanlılığı elden bırakmamak ve o yolcuları medeniyete davet edip uçağın yoluna devam etmesini sağlamak asıl öncelik olsa gerek.
Halihazır manzaraya bakılacak olursa, herkes cep telefonlarını çıkardı, konuşuyor. Basına kaçırıldık diye demeç veren de var, ailesiyle vedalaşan da var, şoförünü ha vaalanına geri çağıran da!
Hem yolcuların hem de uçağın kontrol sisteminin kafasını karıştıran bu tehlike ortamında hosteslerin devreye girmesi ile yetinmek mümkün değildir.
Yolcuları ancak kaptan pilotun kokpitten mikrofonu açtığında çıkan o çınlamayı duymak ve o kaptanlara has tonlamayla konuşmasını dinlemek yatıştıracak.
Kaptan pilot istediği kadar tecrübeli, her türlü hava şartlarında kendi ispat etmiş, olsun bu anons çok kritik...
Ve pilotun yolculara ne diyeceği elbette önemli ama daha da önemlisi nasıl diyeceği.
Asıl tonlamayı, sesteki güveni algılayacak yolcular.
Bu anlamda hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar kararlı seslendirilmeli vatandaşa anlatılacak olanlar.
Uçuş ne kadar sürer, nerede biter onu bilemiyorum ama Türk Hava Yolları’nın geleneksel varış anonsu “Hoşgeldiniz” der ve hep beraber uçmayı temenni eder!
[Star Gazetesi] [26 Ekim 2009]
0 yorum:
Yorum Gönder