Borç kriziyle birlikte ekonomik geleceği belirsizleşen Yunanistan’da geçtiğimiz pazar günü umutlar tekrar yeşerdi. Avro Bölgesi maliye bakanlarının gerçekleştirdikleri telekon ferans sonucunda önümüzdeki sene içerisinde Yunanistan’a 30 milyar avro tutarında borç verilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca IMF’nin 15 milyar avroluk ekstra bir destek paketi sunabileceği açıklandı. Avro Bölgesi’nden gelecek destek üç yıl vadeli sabit faizli borç şeklinde olacak. Borcun faiz oranı olarak tespit edilen yüzde 5, IMF’in borçlanma oranından yüksek olmakla birlikte, Yunan tahvillerinin paketin açıklanması öncesinde işlem görmekte olduğu yüzde 7’nin üstündeki faiz oranından çok daha makul bir seviyede bulunuyor.
Yunan borç krizinin ortaya çıkmasından itibaren, Avrupa’dan bir destek verilip verilmemesine dair, ülkeler farklı görüşler ortaya koydular. Bu durum, net bir adımın atılması sürecini geciktirdi. Destek karşıtı görüşlerin arkasında, Yunanistan’ın önümüzdeki dönemde yardım ihtiyacı duyacak tek ülke olmayacağına dair kanaatin yattığı düşünülebilir. Mevcut ekonomik performansları ile Portekiz, İspanya ve İrlanda’nın da borçlarını çeviremeyecek noktaya gelme ihtimalleri bulunuyor. Avrupa Birliği’nin devamlılığı ve ekonomik kredibilitesi açısından, zora düşen ülkelerin tamamıyla kendi kaderlerine terk edilmesi durumu söz konusu olmasa da, ülkelerin maliye disiplinlerini sağlamaları için daha farklı adımlar atılması gerekliliği savunuluyor. Yunanistan’a yapılan bir yardımın, borç krizi eşiğinde bulunan diğer ülkelerin maliye disiplinlerinde ‘gevşemeyle’ sonuçlanabileceği akla gelen bir olumsuz etkiydi. Diğer taraftan, her bir sorunun, ‘imece’ usulü bir araya gelinerek değil, daha sistematik ve kurumsal bir yöntemle ele alınması, daha uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm olarak ortaya atıldı. IMF benzeri bir Avrupa Para Fonu (European Monetary Fund)’un kurulmasına dair ciddi öneriler sunuldu.
Nihai noktada, kalıcı ve kurumsal çözümlerin önümüzdeki dönemde gerçekleştirilebilirliği hâlâ sürüyor. Ancak, Yunanistan’ın hassas durumuna aciliyetli olarak ihtiyaç duyulan müdahale sonunda yapıldı. Piyasaların bu gelişmeye tepkisinin olumlu olması, daha öncesindeki çekincelerin piyasa tarafından paylaşılmadığını gösteriyor. Yani, Yunanistan için açıklanan paket, hassas dengeler üzerindeki diğer Avrupa ekonomilerinin ‘ahlaki risk’ (moral hazard) problemiyle karşı karşıya kalarak ‘nasılsa kurtarılacakları’ düşüncesiyle basiretli davranmalarının önüne geçecek bir durum yaratmıyor. Çünkü açıklanan paket bir ‘yardım’ değil, en iyi ihtimalle, piyasa koşullarına göre daha iyi şartlarda sağlanmış ve üç yıllık vadeye yayılmış bir borçtan ibaret. Bu haliyle, paket, Yunanistan’ın geleceğine dair ciddi önlemler alınması gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Ekonomi çevreleri, Yunanistan’ın toplamda 80 milyar avroya kadar ulaşan bir kaynağa ihtiyaç duyduğunu belirtiyorlar. Yunanistan ‘hibe’ olmayan bu büyüklükte bir kaynağı, ancak maliye disiplinini sağlayarak ve iddialı bir faiz dışı fazla hedefini uzun vadede tutturarak geri ödeyebilir. Açıklanan paket ise, öncelikle, Yunanistan’ın mevcut faiz yükünü hafifletecek şekilde daha iyi oranlarla borçlanabilmesi imkanını yaratacak. Maliye politikalarının borç / GSYİH oranını azaltacak şekilde etkin olması ancak faiz oranlarının sürdürülebilir seviyeye gelmesiyle mümkün. Paket, ayrıca, Yunanistan’ın borç piyasalarındaki kredibilitesini yükselterek, gerek yatırımcılardan gerek kurumsal kredi kaynaklarından fon elde edebilmesini mümkün kılacak.
Yunanistan için açıklanan paket, devamı geldiğinde anlam kazanmış olacak. Bunun için Avrupa’nın, maliye politikalarını koordineli hale getirip daha sıkı yakın takip edilebilmesini sağla yan ve ‘erken uyarı’ sinyali veren bir gözetim sistemi kurması gerekiyor. Ayrıca ihtiyaç durumunda ülkelere fon sağlanması için daha kurumsal bir yapı oluşturulmalı. Avrupa Para Fonu adı altında bir oluşum bu iki ihtiyaca da cevap verebilir. Diğer taraftan, Yunanistan, uzatılan bu eli iyi değerlendirmeli, desteğin tek başına krizden çıkmaya yetmeyeceği ni bilmekle birlikte, piyasaya doğru sinyalleri vererek ve gerekli ekonomik politika önlemleri alarak krizden çıkma şansını yakalamalı.
Yunan borç krizinin ortaya çıkmasından itibaren, Avrupa’dan bir destek verilip verilmemesine dair, ülkeler farklı görüşler ortaya koydular. Bu durum, net bir adımın atılması sürecini geciktirdi. Destek karşıtı görüşlerin arkasında, Yunanistan’ın önümüzdeki dönemde yardım ihtiyacı duyacak tek ülke olmayacağına dair kanaatin yattığı düşünülebilir. Mevcut ekonomik performansları ile Portekiz, İspanya ve İrlanda’nın da borçlarını çeviremeyecek noktaya gelme ihtimalleri bulunuyor. Avrupa Birliği’nin devamlılığı ve ekonomik kredibilitesi açısından, zora düşen ülkelerin tamamıyla kendi kaderlerine terk edilmesi durumu söz konusu olmasa da, ülkelerin maliye disiplinlerini sağlamaları için daha farklı adımlar atılması gerekliliği savunuluyor. Yunanistan’a yapılan bir yardımın, borç krizi eşiğinde bulunan diğer ülkelerin maliye disiplinlerinde ‘gevşemeyle’ sonuçlanabileceği akla gelen bir olumsuz etkiydi. Diğer taraftan, her bir sorunun, ‘imece’ usulü bir araya gelinerek değil, daha sistematik ve kurumsal bir yöntemle ele alınması, daha uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm olarak ortaya atıldı. IMF benzeri bir Avrupa Para Fonu (European Monetary Fund)’un kurulmasına dair ciddi öneriler sunuldu.
Nihai noktada, kalıcı ve kurumsal çözümlerin önümüzdeki dönemde gerçekleştirilebilirliği hâlâ sürüyor. Ancak, Yunanistan’ın hassas durumuna aciliyetli olarak ihtiyaç duyulan müdahale sonunda yapıldı. Piyasaların bu gelişmeye tepkisinin olumlu olması, daha öncesindeki çekincelerin piyasa tarafından paylaşılmadığını gösteriyor. Yani, Yunanistan için açıklanan paket, hassas dengeler üzerindeki diğer Avrupa ekonomilerinin ‘ahlaki risk’ (moral hazard) problemiyle karşı karşıya kalarak ‘nasılsa kurtarılacakları’ düşüncesiyle basiretli davranmalarının önüne geçecek bir durum yaratmıyor. Çünkü açıklanan paket bir ‘yardım’ değil, en iyi ihtimalle, piyasa koşullarına göre daha iyi şartlarda sağlanmış ve üç yıllık vadeye yayılmış bir borçtan ibaret. Bu haliyle, paket, Yunanistan’ın geleceğine dair ciddi önlemler alınması gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Ekonomi çevreleri, Yunanistan’ın toplamda 80 milyar avroya kadar ulaşan bir kaynağa ihtiyaç duyduğunu belirtiyorlar. Yunanistan ‘hibe’ olmayan bu büyüklükte bir kaynağı, ancak maliye disiplinini sağlayarak ve iddialı bir faiz dışı fazla hedefini uzun vadede tutturarak geri ödeyebilir. Açıklanan paket ise, öncelikle, Yunanistan’ın mevcut faiz yükünü hafifletecek şekilde daha iyi oranlarla borçlanabilmesi imkanını yaratacak. Maliye politikalarının borç / GSYİH oranını azaltacak şekilde etkin olması ancak faiz oranlarının sürdürülebilir seviyeye gelmesiyle mümkün. Paket, ayrıca, Yunanistan’ın borç piyasalarındaki kredibilitesini yükselterek, gerek yatırımcılardan gerek kurumsal kredi kaynaklarından fon elde edebilmesini mümkün kılacak.
Yunanistan için açıklanan paket, devamı geldiğinde anlam kazanmış olacak. Bunun için Avrupa’nın, maliye politikalarını koordineli hale getirip daha sıkı yakın takip edilebilmesini sağla yan ve ‘erken uyarı’ sinyali veren bir gözetim sistemi kurması gerekiyor. Ayrıca ihtiyaç durumunda ülkelere fon sağlanması için daha kurumsal bir yapı oluşturulmalı. Avrupa Para Fonu adı altında bir oluşum bu iki ihtiyaca da cevap verebilir. Diğer taraftan, Yunanistan, uzatılan bu eli iyi değerlendirmeli, desteğin tek başına krizden çıkmaya yetmeyeceği ni bilmekle birlikte, piyasaya doğru sinyalleri vererek ve gerekli ekonomik politika önlemleri alarak krizden çıkma şansını yakalamalı.
[Radikal Gazetesi][14 Nisan 2010]
0 yorum:
Yorum Gönder