13 Ocak 2010

Piyasaların 'köpüğü' [Metin ERCAN]


Küresel mali krizin ‘dibinin’ görüldüğü noktadan itibaren, geleceğe dönük iyimser beklentilerin tekrar ortaya çıkmasıyla varlık piyasalarında hızlı bir yükseliş yaşandı. Tüm dünya borsa endekslerinin ‘endeksi’ olan MSCI endeksi geçen mart ayındaki dip noktasından yüzde 70 oranında artış gösterdi. The Economist dergisi, son sayısındaki bir çalışmada bu yükselişin ne derece ‘temel’e dayandığı, ne derece yeni bir ‘şişkinliği’ yansıttığı konusunu irdeliyor.

Çalışmada, ekonomi otoritelerinin, faiz politikalarını ‘tüketici’ fiyat seviyesine göre yürüttüğü ancak ‘varlık fiyat’ seviyesindeki dalgalanmaları dikkate almadığından ‘şişkinliklerin’ oluştuğu ileri sürülüyor. Son zamanlarda izlenen düşük faiz politikaları yatırımcıları para piyasası araçlarından çıkararak, tekrar daha ‘riskli’ pozisyonlara doğru yönlendiriyor. 2009 yılında para piyasası fonlarından çıkan miktar yarım trilyon dolara yaklaştı. Çekilen bu fonların hücum ettiği piyasalardaki şişkinliğin düzeyi piyasanın temel verileri ile bir karşılaştırmayla anlaşılabilir. Şirketlerin 2010 kârlarına dair analist tahminleri temel alındığında, MSCI Dünya Endeksi 14 fiyat/kazanç oranı seviyesinde bulunuyor ve bu oran uzun vadeli ortalamalara yakın seyrediyor. Ancak analistlerin içinde bulunduğu ‘iyimserlik’ havası, bu ölçüte ‘öznellik’ getiriyor. Daha ‘nesnel’ bir ölçüt olarak, uzun vadeli kâr ortalamasına göre hesaplanmış ve dönemsellikten arındırılmış fiyat/kazanç oranları kullanılıyor. S&P 500 endeksinin bu yönteme göre hesaplanmış fiyat/kazanç çizelgesinde, güncel seviyenin uzun vadeli ortalamanın yüzde 50 üstünde olduğu tespit ediliyor. Wall Street’in güncel temettü verimi olan yüzde 2’nin de uzun vadeli ortalama olan yüzde 4.5’un çok altında seyrettiği görülüyor. Piyasa verilerinin ‘trend’ üstünde seyretmesine rağmen, spekülatif piyasa hareketlerini destekleyen en önemli koşullardan biri olarak görülen ‘kredi patlaması’nın gelişmiş piyasalarda henüz oluşmaması, kesin bir ‘şişkinlik’ teşhisi konulmasını güçleştiriyor. Kredi hacmine yönelik bir gösterge olarak takip edilen geniş para arzı, son 1 sene içerisinde avro bölgesinde düşüş gösterirken, ABD’de ise sadece yüzde 1.2’lik bir yükselme kaydetmiş.

Gelişmekte olan piyasalardan daha kuvvetli ‘şişkinlik’ sinyalleri alındığı görülüyor. Küresel yatırımcılar 2009 içerisinde gelişmekte olan piyasa fonlarına 65 milyar dolar fon aktarmış. Bu piyasaların, hızlı değer kazançları sayesinde, dünya piyasalarının toplamı içerisindeki ağırlıkları yükseliyor. Diğer taraftan gelişmekte olan piyasalarda kredi hacmi hızlı bir seyir izliyor. Örneğin, Çin’de senelik geniş para arzı artışı yüzde 30’a yaklaşmış. Bu bolluk, hisse senedi piyasalarına olduğu kadar gayrimenkul piyasalarına da akmış. Hong Kong’da konut fiyatlarının, kira getirisine göre hesaplanan beklenen değerlerinin yüzde 50 üstünde bulunduğu gözlemleniyor.

Varlık fiyatlarındaki şişkinliklerin oluşumunda, Merkez Bankaları politikalarının etkisi olduğu gibi, bu fiyat hareketleri, kimi zaman, Merkez Bankaları tarafından, kendi politikalarının teyidi olarak görülüyor ve güçlü bir ekonomiye gidildiğinin işareti olarak sayılıyor. FED Başkanı Bernanke, fiyat şişkinliklerinin para politikalarının sıkılaştırılması ile değil, bankalar üzerinde uygulanacak regülasyon ile önlenebileceğini savunuyor. Çünkü piyasa fiyat trendlerinin arkasında büyük ölçüde bankaların aldıkları pozisyonlar veya bankalar tarafından piyasaya sağlanan fonlar bulunuyor. Basel Komitesi’nin 10 Ocak tarihindeki toplantısıyla, Basel standartlarını kabul eden ülkelerin bankalarına getirilmesi planlanan yeni düzenleme kriterleri büyük ölçüde Bernanke’nin görüşüyle paralellik arz ediyor. Kredi hacminin sermaye tabanına bağlanması ve bankalar tarafından tutulması gereken asgari likidite yükümlülüklerinin sıkılaştırılması gibi önlemlerin hayata geçirilmesi bankacılık sisteminin sağlığı için olduğu kadar, sermaye piyasalarının da istikrarlı bir yapıya kavuşmasına yardımcı olabilir. Bu kuralların hayata geçirilmesinin zamanlaması ise ekonomik büyümenin ‘önceliklendirilmesi’ ve piyasaların ‘kontrol’ altına alınması ikileminin çözülmesine bağlı olacak. Gerekli adımlar atılmazsa, ekonomik büyümede istenen hızın yakalanmasından önce piyasaların yeni bir çöküş yaşaması tehlikesi gündeme gelebilir.

[13 Ocak 2010] [Radikal Gazetisi]

0 yorum:

Yorum Gönder